Paris Reklam Müzesi, 1960'lara dönerek LSD kullanımının yarattığı "psikedelik" kültürü yeniden keşfediyor.
Tarihteki "çok özel dönemlerden" hangisini yaşamak isterdiniz, hangi yıla ve nereye ışınlanmak isterdiniz? Bu soruya "66 - 69 yıllarında San Francisco'da olmak isterdim" diye cevap verecek çok kişi vardır sanıyorum. En azından bu ara, Paris'teki hava bunu gösteriyor: O dönemde, LSD kullanımının görsel ve işitsel sistemde yarattığı "distorsiyon"dan esinlenerek ortaya çıkan müzikal ve grafik eğilimler hala ciddi bir ilham kaynağı. Hikaye malum, Amerikan değerlerini protesto eden bir topluluk, ütopik bir sistem kurmak için 1966'da San Francisco'ya yerleştiler ve 700 nüfuslu bir işçi semti olan Haight- Asbury birdenbire, Amerika'nın her tarafından gelen gençlerle 10 bin kişilik "sosyolojik bir laboratuvara" dönüştü. Özellikle Vietnam savaşının birleştirdiği bu gençler, siyasetten müziğe, edebiyattan modaya kadar bütün alanlarda yepyeni eğilimler geliştirmeye başladılar.
DİZ ÇÖKEREK YAŞAMAYIN
Adına "karşı kültür" dedikleri bu felsefeye uygun olarak düzenlenen konserler, şiir okuma partileri ya da happening'ler sürerken "hippy" figürü doğdu. "Diz çökerek yaşamaktansa, ayakta ölmek yeğdir" diyordu Genç Zenciler Birliği. "Yabancı bir elin yardımını bekliyorum" diyordu The Doors. "Yuvarlanan taşlar gibi evsiz olmak" diyordu Rolling Stones. "Yaşlanmadan ölmek istiyorum" diyordu The Who. Bir özelliği daha vardı bu gençlerin: LSD kullanarak, harikalar alemine giden Alis gibi "aynanın öte yanına geçiyorlardı. Algılama sistemlerini "distorsiyon" a uğratan bu uyuşturucuların yarattığı görsel ve işitsel etkiler, sanatı da etkilemeye başlamıştı. İşte bu estetiğin adı oldu "psikedelik". Bu kavram ilk kez Osmond adlı bir psikiyatrist tarafından kullanıldı. Eski Yunancada ruh anlamına gelen "psuke" ve göze görünen demek olan "delos" kelimelerinin birleşiminden oluşan sözcük, Harvard'da yapılan deneylerle, önce psikiyatrideki, ardından da bu dönemin kültüründeki yerini aldı. Yunan mitolojisinde ruhunu arayan Psike karakteri gibi, müzikteki arayış başladı önce. Folk ile rock arasında gidip gelen, araya da Hint, Arap ve Jazz müziklerinden nağmeler attıran ve elektronik denemelerle harmanlanan bu yeni tınılar çabucak "karşı kültürün sesi" oluverdiler. Aşk sözleri yerlerini politik güftelere, melodik parçalar ritmik şarkılara bırakmaya başladılar ve Jimi Hendrix, Janis Joplin, the Doors ve Grateful Dead yeni ilahlara dönüştüler. Psikedelik müziğin mabeti haline gelen konser salonu Fillmore'- da günlerce süren partilerdeki rengarenk ışık şovları da LSD'nin beyindeki etkisini arttırıyordu. Parlak renkler, tuhaf tipografiler, gotik yaratıklar kısacası LSD kullanımıyla bilinçaltının derinliklerinden çıkan yepyeni bir estetik doğdu. Ve bu dönemde, Pink Floyd, Otis Reding, Velvet Underground gibi efsanevi grupların konserleri için, grafik tasarım tarihinde çok özel bir yeri olan 600 adet afiş yapıldı. LSD haplarının yaptığı optik etkilerden ilham alan ve San Francisco sokaklarında karşı kültürü temsil eden bu afişler tam kırk yıl sonra, Paris Reklam Müzesi'nde psikedelik müzikler eşliğinde bir araya geldiler.
Sedef Ecer
http://arsiv.sabah.com.tr/2005/02/10/cp/gnc111-20050205-101.html
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder